30 Nisan 2011 Cumartesi

Royal Gossip

Çok laf ettik. Hem lüzumsuz hem de aristokrasiye karşıyız, Kate yeterince güzel değil, William’ı da tarifsiz bir çirkinlik sardı dedik ama sonunda detaylı inceleme yapmak üzere olayı yakın markaja aldık.


‘Bir gelinliği merak ediyorum ona bakacağım, çok işim var…’
‘Üzümlü elbisesiyle Türkiye’de tur atan Elizabeth bakalım bu sefer ne şirinlik yapmış o yani yoksa umurumda değil düğün’
‘Sadece öpüşmeyi göreceğim, bakalım nasıl olacak sonra toplantıya girmem lazım zaten…’
‘ Londra’da herkes tatilmiş, kaç kişi gelmiş acaba? Sokakları merak ediyorum yalnızca…’
gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz kandırmalarla gerek TV gerekse İnternet başında ‘royal wedding’in royal gossiplerinin peşine düştün, utanma açıkla.

Biraz CNN, biraz NTV biraz da bu konuyla en çok ilgilenen Türk Gazeteci Cüneyt Özdemir vs. Dipnot sayesinde yaklaşık bir saatlik göz gezdirme sonucu, konuyla ilgili aldığım notlar aşağıdadır…




Victoria azimlisin, hırslısın, güzelsin ( kimine göre) kabul. Ama çok kendinle kafayı yemiş durumdasın be güzelim. Bir başkası için de mutlu olayım, bulunduğum ortama neşe saçayım, sahip olduklarımdan dolayı minnettarım tavrı yok, varsa yoksa ‘ en güzel benim, herkes beni kıskanıyor’ diye diye çürüyorsun. Bu tutum giydiklerine de yansıyor ve kusura bakma şu halinle hiçbir şeye benzemiyorsun. İç güzellik dışarı yansır unutma. Uyarı veriyorum!




Camilla ne yaptın ettin, Charles’ın yanında yerini kaptın. Fettanlığın, fenalığın sular seller olup üstünden başından akarken, sen hep doğru şapkaları seçmeyi başardın. Ancak istediğin kadar yırtın, kötüsün sen kötüsün kötüsün kötüsün..



Mavili kadın kimin nesi, kimin fesisin bilmem ama iki bin davetlinin en hoşusun. Seçtiğin renk, kıyafetinin modeli, kesimi ve şapkan enfes! Suratına yaptırdığın botoksa da son verirsen, damadı evlenmekten vazgeçirebilirsin diye bundan sonra düğünlere davet edilmeyebilirsin.






Queen Elizabeth, minnoşum, bir daha gel Türkiye’ye de siyahtan başka renklerin de insanı güzel gösterebileceğine, zarif ve etkili olabileceğine dair yirmi beş yaş ve üstü hanımlarımıza ders ver. Limon sarısı, gönlümün yarısısın.






Kuzenler, bu düğün size birer beden büyük gelmiş besbelli. Kendi aranızda ‘ İmkanı yok Kate bu işi başaramaz, bak çoktan şutlandı’ diye içten içe sevinirken gelen haberin ani şokunu hala atlatamamışsınız. Royal düğünün rüküşleri olarak kaydınızı tarihe yaptırdınız. Tebrikler çocuklar, rezilsiniz.



Kate, döndük dolaştık yine sana geldik. İlk resmini gördüğümde seni pek beğenmemiştim kabul ama üstün başından ziyade, ben senin ruhunu sevdim. Prenses Diana vari bir çekingenlik, hafif ürkeklik ama buna karşılık ayakları yere basan tavrından ötürü prenseslik hakkındır, aferin sana. On sene boyunca bir ayrılan, bir barışan sonra da evlenmeye karar veren çiftlerle ilgili ümidim yoktur ama dualarım seninle. Gelinlik, senin doğallığınla buluşunca adeta bir zarafet timsaline dönüşmüşsün. Sana tek notum Camilla’ya dikkat, adamı harcar bebeğim!

28 Nisan 2011 Perşembe

Öldürme Sanatı



Bu zamanda babamın oğlu demeyecek, korkacaksın. Doğal ortamların sakin sokaklarında gezinirken dinledim, anlatıyorum. Konu Ege’nin bir güzel kasabasında geçiyor.

Malum balta girmemiş ormanlarımıza güzel evler yapılıyor, gözümüz yok, kader herkese göstersin inşallah. Şehir ortamından uzaklaşıp doğal hayata yönelince, evlerde havuz, jakuzi derken sauna da vazgeçilmezlerden biri haline gelmiş. Sauna deyince on, on beş kişilik otel saunalarını değil, maksimum iki kişinin girebileceği mini tahta odaları kafada canlandırın, maksat toksinlerden arınmak.


Kasabadaki evlerin birçoğuna sauna yapan usta daha önce evinde çalıştığı, iyi tanıdığı bir iş adamının oğlu tarafından davet edilince hiç düşünmeden verilen adrese gitmiş. Gittiği adreste dört, beş genç Mr S.’i karşılamışlar, işle ilgili tüm detayları konuşmuşlar, el sıkışmışlar. Mr.S. evden çıkmaya yeltenirken bir arkadaş omuzlarından tutup sandalyeye oturtmuş, bir diğeri de kafasına kütükle girişmiş. Mr. S. uyandığında evde kullanmaktan pek de hoşlanmadığı plastik jelatinlere sarılı olduğunu ama rahatça nefes alabildiğini fark etmiş. Oluşan hava kabarcığından nefes alıp verirken bir yandan da metanetle ellerini çözmek için uğraşmış. Ellerini çözdüğü anda jelatini yırtıp atmayı başararak evden fırlamış.


Cüzdansız, telefonsuz kimsenin kış zamanı yaşamadığı sokaklarda deli danalar gibi koşturup polise ulaşmış. Bu sırada adamcağızın kredi kartlarını kullanan dallamalar takdir edersiniz ki bir gün içerisinde yakalanmışlar.



Cassey Affleck ve Kate Hudson’ın oynadığı ‘ İçimdeki Katil’ filminde Teksas’ın ufak bir kasabasında etrafındaki kadınları öldüren şerif yardımcısının hikayesini izlediğimde; birinin yakalanacağını bile bile bu kadar yakınındaki insanları öldürmesi mümkün mü diyerek film boyunca bu ‘inandırıcılık’ meselesine takılmıştım.


Zekânın zerresine sahip olmayan bu tiplerin hangi motivasyonla saunacıyı öldürmeye kalkıştığını anlayamaya çalışırken, sinema perdesine boş boş bakan ifademi anımsadım… Tek fark onun kurgu bununsa düpedüz ‘based upon a true story’ olduğu…


O nokta da şu soru zihnimde yeşerdi; 'Acaba kaç kere bir katile teğet geçtim?'

25 Nisan 2011 Pazartesi

Nerelerdeyiz?



İstanbul’dayız. Nisan sonuna geliyoruz, hava yine kapalı. Bitmeyen kışı yaşarken blogların açılması yaşayamadığımız bahar sevincini bünyemize aşıladı. Allah sevdiğine önce malını kaybettirir, sonra tekrar buldurturmuş. Eh seviliyoruz ki yine yazıyoruz. Ama bu sefer avare halimizden kurtulup, önlemlerimizi alıyoruz. Sürprizler pek yakında…

Görüşemediğimiz bir buçuk, iki ayda ne tür vakalarla karşılaştım, neler yaptım? Sıralıyorum.

1.
Daha yeni doğmuş, altı aylık Mac Book’umu açtığımda beni ekranında bir soru işaretiyle karşıladı. Bembeyaz bir ekran ve ortada gri renkli bir soru işareti kesinlikle hayra alamet olamazdı ki, olmadı da. Hard disk pespaye bir durumda kendinden geçmiş. Teknik servise içinde back-up’ı alınmamış bilgileri kesinlikle kurtarmalıyız dediğimde, gözleri dolar işaretiyle parıldadı. Akıbeti henüz belli değil.

2. Tiyatronun sevmek isteyip sevemediğim bir sanat olduğunu sürekli dile getirirken, DOT her seferinde bana bu lafı yedirmeyi başarıyor. ‘ Festen’le yine yaşayan bir oyunun içinde olmak hoşuma gitti. Hızlı başlıyor, hızlı sonuçlanıyor… Koleksiyon mağazasının Sarıyer’de orman içerisindeki etkileyici bahçesinde dekoruyla, kostümleriyle ve müziğiyle insanı farklı bir köşeye götürüyor. En rahatsızlık verici hikâyeler anlatılırken güldürebilmek ö-n-e-m-l-i
http://www.festen-kutlama.com/

3. Yaş ortalamasının 13 olduğu Maroon5 konserinde hormonlu öğrenci gibi hissettik ne yalan söyleyelim. Yanımdaki ufaklıkları sırtıma alıp sahneyi görmelerini bile teklif ettim… Kalabalıktan sıyrılınca ellerinde hırkalarla bekleyen anneler, konser için ailesinden zorla izin alıp sevgilisiyle buluşarak kendini sevgilisinin kollarına atan gençler… Beni tekrar lise yıllarına götürdüğü için Maroon5’a bir teşekkür de buradan gönderiyoruz.

4. En yakın arkadaşımın yarım saat içinde öleceğini zannederek son konuşmamızı yapmak üzere aradığımda, evlilik teklifi aldığını öğrenmemle hayatı tekrar sorguladım. Arkadaşımın sevgili abisi beni arayıp ‘ Uludağ’da kayboldular, jandarma ve iki helikopter onları arıyor, ancak bulunma ihtimalleri çok düşük, donmak üzereler. İstersen ara ve son kez konuş’ deyip telefonu kapattığında esas ben donakaldım. Bunun çok fazla espritüel ve entelektüel bir şaka olduğunu anlayana kadar nasıl saçma bir telefon konuşması yaptığımı hayal gücünüze bırakıyorum.







5. 1956 yılında James Baldwin tarafından yazılan ve eşcinsel aşkı anlatan Giovanni’nin Odası zamanına göre cesaret isteyen bir kitap olarak acilen okunası.

Alfonso Signorini tarafından yazılan ve geçen sene vizyona giren Channel’i bir de okuyun, filminden çok daha etkileyici. ‘Şans, var olma biçimidir. Şans, küçük insanlara uğramaz. Şans, benim ruhumdur.’

‘Filozoflar zamanında filozof olduklarını biliyorlar mıydı’ gibi sorularla felsefe derslerini bulandırarak zamanın geçmesini sağlayan bir insan olarak büyüyünce ‘Biraz Felsefe Herkese İyi Gelir’ gibi kitaplar okuyarak vicdanımı rahatlatıyorum, size de tavsiye ederim.

Hiç vazgeçmediğim, okuduğum her kitabını tekrar okurken heyecan yaşadığım Agatha Christie’nin Cinayetler Oteli’ni bir daha okudum… Seviyorum seni Agatha, garip bir kafa yapın var.

6. Veee İstanbul Film Festivali. Arka arkaya izlediğim filmlerle zaman ve mekan kavramımı yitirmemi sağlayarak yine ne yaşadığımı unuttuğum ama hatırımda mutluluk bıraktığın günler yaşattın. İzleme fırsatı bulursanız aşağıdakileri mutlaka izleyin derim.
http://film.iksv.org/tr

- Mikrofon
- Araf
- Ekim
- Yeni Yıl
- Hayatımız
- Bir Ayrılık
- Ömrümüzden Bir Sene
- Kadın İsterse
- Daha İyi Bir Dünyada
- Aşk Suçu

7. İyi fikirlerle zor karştığımız bir dönemde ‘Volkswagen Dart Vader’ içimizi açtın, sağ olasın.
http://www.dailymotion.com/video/xgxce8_volkswagen-darth-vader_shortfilms


Nihat’ıyla, Doğan’ıyla, trajedisiyle, fantezisiyle, dramasıyla, kremasıyla ayrı geçen haftalar sonrasında yine aktif rol aldığım sahnemizde bir aradayız… Arada konuşalım, görüşelim.


fotoğraf: Devianart- Miguelleugim