Yaşam sanatında karşımıza çıkan genel tecrübe; evde yemek olsun, ev derli toplu olsun, bana özel günleri hatırlatacak, ütümü yapacak biri olsun mantığıyla evlenip kadınların hayat neşesinin içine edilip, bitirilmesidir. Lakin medyada kocasını bitiren kadınlar daha ön planda olduğu için bu seferlik onları mercek altına alıyoruz...
Catherine Zeta Jones- Michael Douglas
Sütten çıkmış ak kaşık olmayan Michael Douglas’ın karısından boşanıp milyon dolarlara bay bay çekmesine sebep olup, altmış yaşındaki adama bebeler vermeye devam eden ve hırsından hiçbir sosyal aktiviteden ayak kesmeyen Jones’u kocasının pankreas hastası olması da durduramıyor anlaşılan... Madem tatil yapılacak memleket Amerika’ya üç, beş km daha yakın bir yere gidilseydi de dünyanın bir ucundaki Bodrum’da adamcağız kalabalık ve yoğun ilgiden yorgun düşmeyeydi...
Victoria Beckham- David Beckham
Bu bitiriş bence tarihi bir bitiriştir. ‘ Gerçek soylu ve zenginlere çok imrenirdim, bu yüzden ne taşırsam taşıyayım elimde mutlaka lüks bir markanın torbası olurdu’ gibi zenginlikten ne anladığını çok iyi ifade eden Victoria’nın kocasının kariyerini popüler şehir ve kişilere yakınlık bazında yönlendirmesi bugün David’in bir sporcu mu, iç çamaşırı modeli mi yoksa Hollywood Starı’mı olduğunu tam hatırlayamamıza sebebiyet vermektedir.
Hande Ataizi- ?
Kocası yok ama olsa kesin bitirirdi diyebiliriz. Tarihin en kısa evliliklerinden birisi kendisine aittir. (24 Saat) Kanımca Türkiye’nin en iyi, en güzel, en stil sahibi oyuncularından bir tanesi. Kafaya taksa ve kassaydı bugün dünya çapında bir isim olabilirdi... Ancak bir şey eksik o da tutarlılık... Semra Hanım’ın daldan dala daldan dala tabirine en çok uyan isimlerden... Ona Nazan Öncel’den aşağıdaki dizeleri yollayıp, evlenme çağına geldiğinde defalarca düşünmesini temenni ediyoruz...
Tantana var iş yok
Gürültü var ses yok
Sureti var aşk yok
Görüntü var renk yok
Aynı nakarat
Hep aynı aynı
Yarısı bayat
29 Haziran 2011 Çarşamba
27 Haziran 2011 Pazartesi
Çağdaş Mücevher Sergisi Volume 2
24 Haziran 2011 Cuma
Antrepo 5
Yüksek tavanları, hangar havasındaki haliyle şehrin hafiften izbe bir köşesindeymiş gibi hissettiğin ama bir yandan da kapıdan çıktığın anda İstanbul’da yakalayabileceğin en iyi manzaralardan birine kavuştuğun Antrepo’yu ve burada sergileri seviyorum!
Yaz Sergisi adı altında Royal Academy of Art’la işbirliği yapıp bir İngiliz geleneğini Türkiye’de de yaşatmaya kararlı Time Out ve Beyaz Art; çağdaş sanatın desteklenmesi için vurucu adımlar attı..
Sergiyi gezerken hayatlarının belgeselini yapmak istediğim ustaların yanında yeni isimlerle karşılaştım... Buyrun tanışın...
Ayşe Ece Deryaoğlu
Zeynep Özdemir
Ceyda Aldemir Pancar
Daniele Buetti
Bu kadar dolu dolu bir sergi kaçmaz baylar, bayanlar... Gidin de biraz Karaköy Limanı’nın rüzgarı saçınızı başınızı karman çorman etsin...
22 Haziran 2011 Çarşamba
2 yıldan sonra ‘Brands for Less’e ayak bastım!
Dolaptaki rahat elbiselerin varlığı, sıcak günlerin etkisiyle birlikte önem kazanır. İstanbul’a tam anlamıyla yaz her ne sebepten gelemediyse de artık beli sıkan, yapışkan pantolonlara ‘DUR’ deme vakti, geldi de geçiyor.
Haziran ayı boyunca her elbise giydiğimde ya yağmur yağdı ya da hava buz kesti... Artı dün yapılan açıklamalara göre önümüzdeki iki, üç gün kış geri geliyormuş. Buyursun.. Yine de en azından temmuz için hazırlık yapmayı düşünürsen, önerim var hanımmm...
İki senedir hep önünden geçtiğim, bir türlü giremediğim ‘ Brands for Less’ tükkanlarından Etiler’deki şubesine dün giriş yaptım... Günlük hayatında benim kadar çok elbise giymeyi seven birinin, bugüne kadar neden hiçbir ‘Brands For Less’ mağazasına giriş yapmamasının nedeninin neler olabileceğini düşündüm, sıraladım.
1) Hiç hoşuma gitmeyen mağaza tabelası. (Siyah üzerine sarıyla yazılan Brands For Less markası)
2) Mağaza önünden her geçtiğimde steril değil, karman çorman renklerin bir arada bulunduğunu görmek...
3) Eğer ürünler ucuzsa bu demektir ki; satılmayan dandik ürünler gelmiştir düşüncesi...
Bu bariyerleri yıkmak 2 yılımı aldıktan sonra dün Etiler şubesinde vitrindeki Lanvin elbiseyi görünce dayanamadım, içeri girdim... Sayısız elbise beğendim...
Normal fiyatlarına göre bu brand for less durumundan dolayı yaratılan ‘bedavaya alıyorum’ hissi de apayrıydı... Bugüne kadar aklında soru işareti olup giremeyenlere tavsiye edilir...
Markafoni, Trendyol, Limango gibi ‘indirim’ sitelerinin yakın zamanda mağazalarının açılacağı öngörüleri kulislerde dolaşıyor, esasında aynı mantıktaki mağazalar çoktan açılmış bile diyebilir miyiz a dostlarr?
Mağaza adresleri için tıkla!
15 Haziran 2011 Çarşamba
Delice Şeyler
Yaz gelmek bilmedi, yağmur gitmek...
‘ Ben seviyorum ya yağmurlu havayı, kapalı havada kendimi daha iyi hissediyorum’ diye söylenenlerin sayısı bakıyorum gittikçe artıyor. Onların bu yersiz sevgileri yüzünden haziranın ortasında taksimde beyaz gömlek, keten pantalon ve sandaletle denize düşmüşe döndüm... The Marmara’nın paralelindeki apartmanların birinin girişine sığınıp bekledikten sonra baktım ki bu duracak gibi bir yağış değil kendimi attım sokağın ortasına, koşmaya başladım. O an imdadıma bir simitçi yetişti. Evet simitçi! Yağmur yağacağını duyan simitçi depolamış şemsiyeleri alt dolaba, çıkardı en şeffafından pembe, mavi, yeşilleri ama ben sinirli olduğum için siyah renkliyi seçtim.
Toplantı noktasına gittiğimde dilenci gibiydim. Paçalarım yarıya kadar ıslak, parmaklarımda çamur parçaları, saçım başım birbirine girmiş ama zamanında toplantıya varmış olmanın haklı gururunu yaşıyordum... Ancak toplantının diğer üyeleri de yağmura maruz kaldıkları için başladım onları beklerken dergi karıştırmaya...
O sırada birçoklarının önceden duyduğu ama benim daha yeni tanıştığım Derya Delice’yle karşılaştım sayflar arasında. Şapka delisi biri olarak, yaptığı tasarımların özgünlüğü karşısında reverans yaptım. Hayran kaldım, tebrik ettim.
Kafamda onun şapkalarından biriyle bu yağmurda koşsaydım, kesin çok daha estetik bir görüntüm olurdu diye düşündüm...
www.deryadelice.com
12 Haziran 2011 Pazar
Nayır Nolamaz, Nevet Nolabilir
Seçimin bünyelerde sinir, stress, yorgunluk, bıkkınlık yarattığı günlerin geride kalmasını umuyorum. Haftalardır farklı şehirlerden yapılan 'halkın nabzını tutma' programları ve gazetelerde okuduklarımdan anladığım; seçmenin istediği tek bir şey var 'Sakinlik'. Her uyandığında ayrı bir krizle karşılaşan Türk halkı bıkmış ve yılmış. Yılın ilk yarısı beklenmedik krizlerle geçerken, ikinci yarısından sukunet beklediğimi Susan Miller'a iletirim..
Pazar açıklaması sonrası konumuza gelelim...
Büyük bir aşk acısından sonra canın sadece ‘hiçbir şey yapmak’ istiyor, elinde kumanda oturmuşsun
televizyonun karşısına, aşkın en saf halini anlatan bir Türkan Şoray filmi izlersin, ağlarsın ağlarsın,
kendine gelirsin…
Hava kapalı, için sıkılmış açarsın eskilerden bir Neşeli Günler bir Hababam Sınıfı, keyfin yerine gelir,
gülersin…
İş yerinde hep kötüler kazanmış, bıkmışsın. Adımını evden dışarı atmak istemiyorsun, ekranda Gülşen
Bubikoğlu Tarık Akan filmi, unutursun her şeyi yaslanır arkana, kaptırırsın kendini...
Kimi zaman dalga geçer, ‘ Bu kadarı anca Türk Filmi’nde olur’ diye fark etmeden yerden yere vurursun
ama istediğin kadar büyü yine karşına çıktı mı eski bir Türk Filmi birazını izlemeden zap yapamazsın.
Sana bu duyguları yaşatan tüm artistler, 1940’lardan kalma kömürle çalışan kameralar, favori
filmlerinden zihnine kazınmış kostümler, posterler, kamera arkası fotoğraflar, fonda fazlasıyla aşina
olduğun müziklerle Türkiye’nin ilk Sinema ve TV Müzesi’ni gezip, ‘Yeni dünya düzeni bedenime sahip
olabilirsin ama ruhuma asla’ diye haykırabilirsin…
Geçen hafta Mia'da yazdım ama kaçıranlar olduysa diye hatırlatmak istedim. Bu müzeyi gez-gör, içine ümit şırıngala...
Adres: TÜRVAK - Türker İnanoğlu Vakfı Sinema - Tiyatro Müzesi Sanat Kitaplığı
Yeni Çarşı Cad. No:24 Galatasaray Meydanı 34430 Beyoğlu / İSTANBUL
Tel: 0(212) 245 80 91-92-93
8 Haziran 2011 Çarşamba
Tiftix
Siz de benim gibi halısever ama gönlüne göre halı bulamayanlardansanız yeni keşfimden haberdar olun. Gidilebilecek her halıcıya gidip, tüm dertlerimi anlattıktan sonra artık Türkiye’de halıcılığın giderek öldüğünü, Anadolu’daki genç kızların halı dokumak yerine evlenmeyi tercih ettiklerini öğrenmiştim… Bu sebeple bırakın Modern halı diye bir kavramın gelişmesini geleneksel halılarımızın bile oldukça zor bulunduğu ve yapıldığı iç karartıcı bir vaziyet var…
Modern mekanlar ve modern hayatlara hizmet amaçlı orta doğu ve doğu ülkelerinden halılar toplayarak onları gerek eskitme, gerek boyatma gibi işlemlerden geçirerek karşı konulması zor objeler haline çeviren Hollandalı TİFTİX ile tanıştım. Sahip olduğumuz değerlere değer katma konusunda yoksunluğumuza üzülüp, en azından halıların ana materyalinin bu topraklardan çıktığına sevindim…
Tiftix ürünlerine Addres İstanbul’da Mart ayında açılan Diseno’dan ulaşabilirsinizzz..
3 Haziran 2011 Cuma
HOP-POP
Blogspot kapandığı zaman vücudumu ateş bastı. Baktım ki açılmıyor, i-loveart.com çalışmalarına başlandı. Sonra baktım ki açıldı, i-loveart.com çalışmalarına devam edildi. Sonunda hazır ve nazır şekilde ilgilileri için online oldu.
i-loveart.blogspot.com 'da günlük notlarımı, ajandamı tutarken; Hop-Pop temalı i-loveart.com'dan 'marketing&trends' içerikli yazı ve video'larımı izleyebilirsiniz.
İlk yazı- Mavi- Cins bir AŞK!
Sevgiler, saygılar
1 Haziran 2011 Çarşamba
40 farklı ülkeden 80'den fazla belgeselin arz-ı endam ettiği Documentarist dün başladı, önümüzdeki 5 gün devam ediyor. Programı aşağıdaki linkten inceleyebilir, Müzik, Portreler, Tükettiğimiz Dünya,Uluslararası Panorama, Türkiye Panorama gibi bölümlerden seçmece yapabilirsiniz.
Benim görmek isteyip, peşine düştüklerim:
'Kapak Olsun'
'Benim Tatlı Kanaryam'
'Cinema Komunisto'
http://www.documentarist.org/2011/fest/home.html
İyi seyirler!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)