İpekyol'un bu seneki outdoorları fena halde dikkat çekici.
Çevreyle uyum sağlayan outdoor ilanlarda kendinden emin kadınların şehre hükmedişini izlemek çok zevkli!
Sokakta açılan diğer sergileri de görünce gözümüz kamaştı, ilgi şaşırttı, hoşumuza gitti. Biz sergileri gezip, sokaktan ayrılırken her şey sakin, keyifli ve sanatla iç içeydi. Louise beni eve bıraktı, “ Valla Thelma bu bir ilk, hiç olay çıkmadı. Arabanın tekeri bile patlamadı” dedi. “Problem değil acısını bir daha ki sefere çıkarırız” dedim. Ayrıldık. 1 saat sonra Louise beni aradı, “Televizyonu aç, olanlara inanamayacaksın” dedi.
İnanamadım, o saat bu saattir de inanamıyorum ve algılayamıyorum. Farklılıklardan oluşmuş bir toplumun farklılıklara bu kadar tahammülsüz olabilmesini algılayamıyorum. Hareketlerini ve tercihlerini beğenmediğin insanlara sopayla saldırmanın altında yatan zihniyeti anlayamıyorum.
Saldırıya uğrayan galericilerin Türk sanatçılarını yurtdışında tanıtmak için verdiği emek, ve dünyaca ünlü yabancı sanatçıları Türkiye’ye 1001 zorlukla getirip harcadıkları çaba düşünüldüğünde sonuç yedikleri dayak olmamalıydı. Yabancı basın, sanatçı ve misafirlerin camları patlatılan mekanlarda biber gazı yedikten sonra tabana kuvvet bir daha dönmemek üzere cep hafızalarına doldurdukları bu güzel anılarla memleketlerine döndüklerini tahmin ediyorum. Hatta dün akşam emniyetten sonra direk ilk nefeslerini havaalanında almış olabilirler. İyi yolculuklar beyler, bayanlar. Sanırım bir daha hiç görüşmeyeceğiz.
Kimsenin gözü aynı görmüyor, gönlü aynı hissetmiyor, parmak izi aynı olmuyor. Sanatı seviyorum çünkü benimkinden başka bakışları görmek beni heyecanlandırıyor. Yaşadığımı böyle anlıyorum… Ama kafaya yediğin bir sopayla da yaşadığını gayet iyi anlatırız biz sana dert etme dersen tek uyarım Louise’e bundan sonra sergi açılışına giderken yanımıza çelik yelek ve kask almayı unutmayalım olur… Gerisi vız gelir, tırıs gider.
Elbiselerini bağışlayan isimlerin çocuklara yazmış olduğu notlar da kıyafetlerle birlikte İstinye Park’ın en alt katında sergileniyor.Feryal Gülman ve Mehmet Okur’un yazdıklarını mutlaka oku!
Bu arada alalım verelim ekonomiye can katalım, 11 kiloluk etten kıyafet yapacağımız günler gelene kadar daha çok çocuk okumalı, zihinlerimize bunu yazalım...