'Priceless'
Pek tatlı arkadaşlarımla şu ana kadar kıyafet tasarımına en çok hayran kalınan sinema filmlerini konuştuk... Klasiklerden Breakfast at Tiffany's, Sabrina ve Rear Window, To Catch a Thief gibi Grace Kelly'nin neredeyse oynadığı tüm filmleri bir kenara bırakır da günümüze gelirsek kitleleri etkileyen, mağazaları stoksuz bırakan filmler acaba hangileridir?
Geçen gün Burberry açıkladı... Beren Saat 'İntikam' dizisinde ne giyse iki gün içinde ürünler tükeniyormuş. 'Aşk-ı Memnu' sayesinde Elif Cığızoğlu, Özgür Masur, Kısmet by Milka, Closh gibi tasarımcıları keşfettik, kapılarında sıraya girdik... Kostüm tasarıma burun kıvıran, 'bir gömlek bir pantolon işte' diye geçiştiren yönetmen, yapımcılar kıyafetin, kostümün ne önemli olduğunu anladılar... 'Sex and the City' bu konuda tarihe adını altın harflerle yazdı... Dizi sürdüğü yıllar boyunca kendi ikonlarını yarattı sokaklar Carrie'yle, Samantha'yla doldu taştı... Çoğu kadın filmdeki kıyafetleri tekrar tekrar görmek istediği için filmleri hatmetti!
2006 yılında izlediğim ve her tasarımdan ayrı ayrı etkilendiğim, Audrey Tautou'yu izlerken hayran kaldığım 'Priceless' filmi de benim favorim. Christian Dior, Prada, Stella McCartney, Blahnik'ler havada uçuşuyor... Zarif, elegan, narin, muzip kadın sinema tarihinin en şık karakterlerinden biri olarak yerini alıyor. Darısı bizim filmlerimizdeki karakterlerin başına!
'Ece Sükan'
Acayip bir kadın. Baktıkça bakasın, dinledikçe dinleyesin geliyor. Türkiye'den çıkmış dünyalı olmuş nadir isimlerden biri bence. Kendini ikon ve stil sahibi olarak tanımlayan kadınların çoğunu entellektüel alt yapısı, bilgisi, kültürü, felsefesiyle yerle bir eder. Geçen gün biri ' Sahip olmak istediğim her şey bu kadında var' yazmış... Beni hiç ilgilendirmemesi gerekirken hayranı olduğum bir insanın hayranı olduğum başka biriyle evlenmesine resmen seviniyorum. Ece Sükan www.style.com da Ümit Benan'la nasıl evlenmeye karar verdiklerini ve düğün günlerini anlatmış... Ne doğal, ne tatlı, ne samimi! Gelinlik nefis, damat kendine has, ortam on numara... Buyurun okuyun, sebeplenin..
'Dolce Gabbanna'
New York, Milano Moda Haftası diye ortalık yıkılıyor... Gazeteler, bloglar, haber siteleri dünya boka batmışken başka da konu yokmuş gibi kafamıza kafamıza modayı kakıyorlar. Bir noktadan sonra bizim de süngerleşmiş beyinlerimiz bu haberler dışında başka bir şey okumak istemiyor... Hatta ben de diyorum ki modayla ilgili aklımda kalan üç, beş konuyu yazıyım bu hafta bloga, çünkü neyi tutsak elimizde kalıyor, her konu bizi bir savaşa farklı bir çıkmaza sürüklüyor... Neyse şöyle ki itiraf ediyorum ben de bir çok defilenin fotoğraflarına baktım, 'a bu güzelmiş, bu beş para etmezmiş' dedim vesaire... Ama Dolce'ye gelince bir durdum...
Hep sevdim onları ama son 3 senedir bayılıyorum. Şatafat sevmememe, sadeliği baş tacı etmeme rağmen neden ve nasıl böyle bir hayranlık yaşanıyor bilemiyorum, A_N_L_A_Y_A_M_I_Y_O_R_U_M.
Aşığım, seviyorum!
Herkese güzel bir hafta olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder