Normalde; herkesin çalıştığı zamanlarda araya tatil sıkıştırmaya çalışıp, herkes tatil yaparken de çalışıyoruz. Bunun sebebini tam olarak çözemiyor, çok da konuyu iredelemiyoruz.
Ancak ilk kez düzene ayak uyduralım, biz de önceden program yapalım tripleriyle harekete geçtik. Şehirden biraz olsun kurtulmak, temiz hava almak, ağaç evlerde konaklayıp doğayla buluşma seremonisi yaşayalım istedik.
Lakin İstanbul’un pek çok köşesindeki ağaçlık alanlar, parklar katledilerek yerlerine hepsini temsil etmesi amacıyla manolya, ıhlamur, menekşe, kestane, gül gibi isimleriyle ‘şimdi burada yoklar ancak onları unutmadık, unutmayacağız’ havasında apartmanlar, siteler inşa ediliyor. Kese kese ağaç, çiçek kalmayınca zeki insan beyni yepyeni çözümler üretiyor. Evinin duvarını, çatısını, bacasını yeşillikle, çiçekle kaplayarak sana doğa hizmeti sunuyor... (greenovergrey.com)
Bizim evde bunlardan olmayınca, biz de mecburen uzak diyarlara nefes almaya gitmeye çalışıyoruz! Uzun zamandır methini duyduğumuz Kaz Dağları’na gitmek için araştırma yaparak, feribot biletlerimizi cebimize koyuyoruz... Ama doğa uyarısını yapıyor ve kendi kazdığımız kuyuya kendimiz düşüyoruz. Hava muhalefetine karşılık, feribot seferleri iptal edilince bize de sadece duvardan fışkıran bitki fotoğraflarına bakmak kalıyor... Bu arada sadece Havanın değil, bizim bir yere gitmemizi istemeyen H.’nın da konuyla ilgili laneti olduğunu düşünüyorum o ayrı...
Ama her şeye rağmen, tatilin çöp olmasından dolayı üzgün değiliz. Bendeniz hafta başında Ata’nın ses kayıtları temizlenerek tekrar yayınlandığından beri bir garibim. İlk koltukta uzanarak haberleri izlerken rast geldiğim Ata’nın sesi evde yankılanmaya başlayınca, hemen ayaklanıp toparlandım, o konuşurken yatmaktan utandım... Sesi hala kulağımda.
Şu an bilgisayar başında otururken düşündüm, çoğu tatilde oraya, buraya koşup gitmek için planlar yapmak yerine çalışmayı tercih etmemin O’nun sesi evde yankılandıktan sonra anlam kazandığını farkettim.
29 Ekim Bayramı’nız kutlu olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder