30 Nisan 2013 Salı

JAZZY NIGHT


Bu sene Uluslararası Caz Günü'nün (30 Nisan) ev sahibi İSTANBUL. Hem gündüz hem de gece katılabileceğiniz bir çok organizasyon var. Detayları caz.iksv.org/cazgunu adresinden öğrenebilirsiniz.

Ancak şu an elinizde davetiyesi yoksa katılmanızın söz konusu olamayacağı bir konser daha var. Saat 21:00'de Aya İrini'de piyanist ve Unesco iyi niyet elçisi Herbie Hancock, Wayne Shorter, Diane Reeves, Marcus Miller, Joss Stone, Hugh Masekela gibi isimler sahne alacak. Yine de kendimizi yıpratılmış ve fırlatılmış gibi hissetmeyelim çünkü bu muazzam konseri aşağıdaki adreslerden canlı izleyebiliyoruz. Ve ayrıca Caddebostan Parkı ve Tepebaşı Meydanı'na kurulacak ekranlar da hizmet sunmaya hazır ve nazır. 


jazzday.com
monkinstitute.org

Herkesin Caz Günü kutlu olsun! 

19 Nisan 2013 Cuma

Oh la la!




Nezdimde takının büyüğü makbuldür. En sıradan elbiseleri bile uçurabilir bazı takılar. Monies'e girene kadar uzun zamandır böylesine etkilendiğim tasarımlarla karşı karşıya kalmadığımı itiraf etmeliyim. Yıllarca büyük markalara hizmet verdikten sonra kendi takı markasını yaratan Gerda ve Nikolai Monies çifti üç mağazalarıyla İstanbul'a ikamet ettiler. Bebek, Akaretler ve Nişantaşı'nda hayat bulan bu mağazaları sanat galerisi geziyor gibi tavaf edebilirsiniz.



Alışık olmadığımız malzemeler kullanarak bakanı şaşırtan tasarımların pahada oldukça ağır olduğunu da belirtmeliyim. (Neye elimi atsam 7000 Euro civarıydı, küpeler hariç!) Kehribar, hindistan cevizi, mercan, boynuz, bakır, Danimarka kumsallarından toplanan taşlar kullanılan malzemelerden sadece bir kaçı... Hepsine sahip olmak isteyip hiçbir şey alamama deneyimi yaşamak istiyorsanız durmayın gidin. Gönlünüze göre alışveriş yapabilecek bütçeniz varsa da hayat size ohh la laaa, keyfini çıkarın!  



16 Nisan 2013 Salı

EMEK



Yardım isteyen hasta kadının cebine para sıkıştırıp ‘Bak düşürme çok para var orada’ cümlesiyle, Emek’in kapatılmasına karşı çıkan yurttaşlara söylenen ‘Bu neyin yaygarası?’ cümlesi ikiz kardeşlerdir. Umursamazlık, küçümseme, vicdansızlık, duygusuzluk, ruhsuzluk bu kardeşlerde hayat buluyor, rahat rahat nefes alıyor...

Tarihi miras dendiğinde sadece ecdadını hatırlayan ve geri kalan herşeyi yıkılabilir olarak kafasında kodlayan bir milletiz. Ecdadından esinlenerek yapılmış kurmaca bir dizi tarihi değerlere zarar veriyor diye başbakandan bile uyarı alıyor, konu meclise taşınıyor, dizinin yapımcısı senaristi korumalarla geziyor...  Diğer yandan ‘gerçek tarih, yaşayan Emek’in yerle bir edilmesine devlet destek olurken tepki gösteren halk suratlarına tazyikli su, biber gazı yiyor...
  

Bugüne kadar sinemasına, tarihine, sanatına sahip çıkan kimden ne zarar gelmiş de Emekçilere böylesine sert ve anlamsız bir güç kullanıldı şaşmamak elde değil... Ve bu saçmalık dünyanın en prestijli festivallerinden biri olan İstanbul Film Festivali sırasında yapılıyor... Malum inşaat şirketi ilk darbeyi sinema festivali sırasında vuruyor.  Nereyi sıksak içinden zeka fışkırıyor!

Kamu malı, tarihi bir bina kamu vicdanı ayaklar altına alınarak alışveriş merkezine dönüştürülüyor... Burada inşaat şirketinin sürekli tekrarladığı ‘Yıkmıyoruzz yahuu taşıyoruz’  demesine de ben pek akıl sır erdiremiyorum. Ama bu herhalde benim salaklığım çünkü ben hala televizyonun nasıl çalıştığını, geminin suyun üzerinde uçağında gökyüzünde süzülmesini anlayamıyorum... Dolayısıyla bunlar olduğuna göre, kimileri uzaya da çıkabildiğine göre birinci kat da hiç bozulmadan dördüncü kata taşınabiliyordur!? Peki ya ruh?

O ruh, Türkiye’nin en saygın film eleştirmeni inşaat alanına çevrilen Emek’in içinde yetkililer tarafından yumruklandığında baya bir sarsıldı. Ama hiç kimse umudunu yitirmiş değil. Bu iş burada bitmeyecek. Bunca umursamazlık, vicdansızlık ve duygusuzluğa rağmen hastalığıyla savaşan Dilek’in tedaviye başlatıldığı gibi Emek Sineması da kendi yerinde, eskisi gibi bilet satışlarına başlayacak...