29 Temmuz 2010 Perşembe

ANNEM,İZMİR, ENFES YEMEKLER


Herkes annesini sever, benim annemi herkes sever.

Anne müthiş. Hayatını işe adamış, çalışkan, adaletli, fevri duygusal, romantik kızgın, anaç, hafif çılgın, cesur bir mimar.Onunla beraberken başa ne geleceğinin tahminini yapmak oldukça zor.

Trafik yeşil ışıkta akarken, kaza yapma pahasına önümüzde pat bir otobüs durur, bize yol verir. Arkadan kornalar çalar, adam aldırış etmez trafik tıkanır şoför otobüsün kapısını açar. Anneme önce bir saygı duruşu, sonra “nassın ablam, buyur geç” der. Televizyon izlersin karşına çıkar, pasaport vapur iskelesi önünde uzaklara dalmış, İzmir körfezinde yunusların oynadığını hayal ettiğini anlatır. Bir bakarsın arkası kesik kamyonetle gelmiş, “atlayın çocuklar sizi gezdireyim” der.

Değişik ruhlu kadın, eski lezzetlere fena halde düşkün- yeni yerler keşfetmeye meraklı.Dolu dolu yaşıyor, heyecanını paylaşmayanın da suratına bile bakmıyor. İzmir’e her geldiğimde en yorgun olduğu iş aralarında bile mutlaka beni bilmediğim ve bilmemin de imkânsız olduğu bir yere götürüyor…

Meşhur ZAİM USTA'nın YERİ



Ailede esnaf ruhu var, dolayısıyla sanayi sitelerine ayrı bir düşkünlüğümüz mevcut. Yaşadığımızı daha da iyi hissettiren yerlere gitmekten keyif alıyoruz, bir de üstüne lezzetli yemek yiyoruz.

Bakırcı Kadri olarak bilinen ve 1986 yılında aramızdan ayrılan dedemin arkadaşlarından ve öğle yemeklerini yediği nadir yerlerden bir olan Zaim Usta’nın 1. Sanayi Sitesi’ndeki yerindeyiz.

Zaim Usta, son 16 senedir aynı yerde. Ondan önceki yeri de tam tarih net olmasa da 35-40 sene olduğu tahmin edilen bir süre aynı mevkide yer almış. İçeri giriyoruz, “Hanımefendi Hoş geldiniz”i duyuyoruz.

Annem tabi ki el üstünde tutuluyor. Etraf pırıl pırıl, koku enfes. Ahçı şapkası ile yemeklerin efendisinin gülümsemesi bizi himayesi altına alıyor. Hipnoz edilmiş şekilde kendisine ve dolayısıyla yemeklere doğru gidiyor ayaklarımız. Zaim Usta’nın oğlu Kemal Usta dükkân içerisinde bulunan herkesin her hareketini takipte. Kim nereye oturuyor, ne yiyor ve tatlı yiyecek mi, eline kolonya döküldü mü, yemekten memnun kaldı mı? Tüm soruların cevaplayan Kemal Usta bir yandan da herkese yemeğini takdim ediyor.

2005 yılında Hürriyet Gazetesi’nin “Türkiye’nin en lezzetli pilavları” listesine girmiş. Burada her şey çok lezzetli. Nohut üstü pilav, köfte, acılı domatesli et, elbasan tava bizim 3 kişi tüketmeyi başardığımız yiyecekler. İnsan istiyor ki; bir soda içip, yediklerini sindirsin sonra da yemeğe devam etsin.



Yemeğe değil ama tatlıya devam ediyoruz. Tahinli Kemalpaşa tatlısı yiyoruz ve ben de şalterler kapanıyor. Daha önce böyle bir lezzet ne gördüm ne duydum. Oturduğum yerden kalkıyorum ve Kemal Usta’yı bizim masaya davet ediyorum. Kendisinin fotoğraflarını çekiyorum. Dünya tatlısı bir adam, 50 senenin hikâyesi, amatör ruhun özeni var. Mutlaka gidilmeli, yer 1. Sanayi Sitesi. Oralara işim düşmez dersen bile düşür, sonra da anneme teşekkür et!

Meşhur Zaim Usta’nın Yeri
Kemal Aksun
Tel: 0 232 486 60 34
Adres: Fatih Cad. No:91 Çamdibi-İzmir

27 Temmuz 2010 Salı

O, Birrr Duru Güzellik!


Çeşme Marina Vakkorama H2O’ya girdim. Esnafla sohbet namına 2 çift laf ederken, satışların iyi gittiğini bundan iyisinin can sağlığı olduğunu öğrendim. Ardından mağazada öyle bir bölüm gözüme çarptı ki sesli olarak Vakkorama bu modelleri nasıl yapar ablam dedim, satıcı bayandan da inanır mıyım bu modellerin en çok sattığı bildirildi.

Doğal karşıladım. Restoran menülerinden favori yemeğim çıkarılır, en sevdiğim mağaza kapanır, yürüyüş yaptığım tek yer alışveriş merkezi olur. Bir dönem düzenli aldığım tek dergi Madam Figaro’ydu, o da aramızdan ayrıldı…

Madam Figaro’dan sonra sürekli aldığım dergiler arasına giren Vogue’un ağustos ayı kapağında içimi fena halde sıkan, bir kadın kocasını vezir de rezil de eder Victoria Beckham’ı görünce dergiyi almaktan vazgeçmeme 2 dakika kaldı. Ancak verdiği ek dergi karşısında boynum kıldan ince, açtım cüzdanı ödedim parayı, aldım payımı.

Dergiyi en arka sayfadan başlamak suretiyle, baş parmağımla fır yaparak hızla incelerken, bir kadın çarptı gözüme. Tekrar geriye döndüm, tek tek tüm fotoğraflarına baktım… Sanki o birrrr Hollywood yıldızı, o birrr ulaşılmaz efsane, o birrr uzaktaki yakın… Sanem Çelik. Duru güzellik dedikleri bu olsa gerek, tüm röportajı sildim, süpürdüm. Kendini bulan Sanem Çelik( ki gerçekten bulmuşa benziyor, yüzü aydınlanmış) bundan sonra bol bol sinema filmlerinde oynamak istiyormuş. Bu temennisi gerçek, güzelliği daim olsun!


Tabi ki fotoğrafçının hakkını fotoğrafçıya vermeli. http://jasonodell.com/ incelenmek suretiyle, kendisine teşekkür edilmeli!

22 Temmuz 2010 Perşembe

Londra Dayım 2



Fonda Pinhani’den Bir Anda-Miranda şarkısı, üst baş simsiyah yürüyoruz Londra sokaklarında.

Kutsal amaç: Çalışmak ve İş Bitirmek. Normal turist dostlarımızın sahip olduğu haklar karşısında boynumuz bükük. Galeri, Müze, Mağaza üçlüsü gece 8:00’e kadar bize yasak. 8:00’den sonra da zaten kapılar bildiğin duvar. Yine de yürüdüğün yolun sağ ve soluna bakmak serbest. Dolayısıyla insan bu; görüyor, düşünüyor.

Yürüyorum, aklımdaki soru “üniversite illa ki liseden sonra mı okunmalı”? Liseden sonra araya “2-3 yıl çalış sonra üniversiteye gireceksin” zorunluluğu konsaydı ben şimdi Bond Street üzerindeki University of Art öğrencisi olarak size bunları yazıyor olurdum. Ne okumak istediğimize daha bilinçli karar vermemiz gerekmiyor mu? Lise sonda sanat tarihi okumak istediğimde hem rehber öğretmen hem de aile meclisi, mezun olduğunda evde oturur kanaviçe yaparsın diyerek başlamayan kariyer planımı sonlandırmışlardı. Kimseyi suçlamayalım, ben de kendime inanmamışım demek ki. Sonuçta hamburgerin yanına kızarmış patates iyi gider mantığıyla, “ben işletme okusam fena olmaz herhalde ha” diyerek bölümüme karar vermiştim.

Zihnimde bu cümlecikler dolaşıyor çünkü Londra’nın insanı araştırma geliştirmeye-keşfetmeye-sorgulamaya yönlendiren ve hemencik içine çeken garip bir tarafı var. Resmen yeniden üniversiteye gitmeyi, bir dil daha öğrenmeyi, daha fazla yazı yazmayı, kitap okumayı, en az 6 ay burada ikamet etmeyi istiyorum. Uzun zamandır farklılıkların bu kadar olağan karşılandığı başka da bir yerde nefes almadığım için beynim biraz daha fazla çalışmaya başladı, durumdan memnunum.

Beni üzen tek şey, seneler önce Londra’daki bir müzikalde babamı Robert De Niro zannedip, imza alan ve fotoğraf çektirmek isteyen İngilizlerin beni ve arkadaşlarımı hiç bir şeye benzetmemeleri. Ama olsun. Gün olur devran döner, hayat bize de güler. Belki ben tekrar üniversiteye, arkadaşlarım Hollywood’a gider…
Sevgiler,

LONDON EYE

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Londra Dayım


Esasında kendime tatil verip bir hafta hiçbir şey yazmayacaktım ama planımı suya düşürmeye karar verdim. Londra ile ilgili hissedilenler, izlenimler bol. Tekniksel ipuçları, tavsiyeler elbet vakti geldiğinde isteyen-istemeyen her okur ile paylaşılacaktır. AMA bugün Piccadily’deki Arjantinli Gaucho Restoran-Bar’ın yaptığını bize kimse yapmaz! Hakkını yemeyelim, tarih olmadan zamanında anlatalım.

Efendim, biz 4 kişi çok geç bir saatte değerli Gaucho’ya zar zor 4 kişilik bir rezervasyon yaptırdık. Sonra gittik onu 5 kişiye çıkardık. Ardından Public Şişhane’ye gitsen kapıdan asla alınmayacağımız bir kılıkla ortama adımımızı attık ki, etraf New York 5th Avenue havasında. Henüz masamız hazır olmadığı için aşağıdaki bar kısmında bekletilmeye alındık. Burada oturduk, ekip birliğimizi koruduk. Yaklaşık 20-25 dakika bekledik ama zaten keyfimiz yerinde çünkü hem besliyor, hem besleniyoruz. Orada otururken ve sohbet ederken, bir anda kimsenin zaten çok aç olmadığı, 2 saat önce yenen yemeği beyinlere henüz yeni mesaj gönderdiği ve burada yemek yemenin anlamsız olacağı fikrine vardık.



Ancak bu temiz yüzlü insanlara bunu nasıl açıklayacaktık? Zorla rezervasyon yaptırdık şimdi de zorla adımızı sildirmeliydik. Kurban seçimi kolaydı, Londra’da yaşayan Zeynep bizim için bu görevi üstlendi. Gitmek zorunda olduğumuzu, kusura bakmamalarını söyledi. Temiz yüzlüler konuyu kendi hataları olarak kabul ettiler. Binlerce özür dilediler, hemen 2 dakika içinde masayı hazırlama sinyalleri gönderdiler, biz gideceğiz dedikçe kaçanı kovaladılar. Neredeyse peşimizi bırakın, uçağa yetişeceğiz demeye hazırlandığımız noktada bize yol vermeyi kabullendiler. Yiyip, içtiklerimizin parasını ödemek isteyince de müesseseden dediler! Bu sefer biz ısrara başladık, ama ödetmediler.

Özürler, mahsun bakışlar ve çiçeklerle kapıdan uğurlandık. Ve ihanet etmiş hissiyle ciddi bir iç hesaplaşmayla başbaşa kaldık.



Ben size bu itirafları yaparken, diğer arkadaşlarım da rüyalarında orada yemek yediklerini görüyor olabilirler. Ben yemeklerin tadını bilmiyorum ama insanlar efsane, servis şahane, mekan şık ve güzel, dolayısıyla yolunuz düşerse Gaucho’dan rezervasyon yaptırın en azından birşeyler için. Müşteri memnuniyeti dediğimiz kavramı açıklamalı ders olarak görün, yemekler iyiyse haber gönderin!

Rahatladım, şimdilik bu kadar...

Sevgiler
LONDON EYE…

Contact Gaucho Piccadilly
25 Swallow Street,
London W1B 4QR
T 020 7734 4040

13 Temmuz 2010 Salı

GECE- GÜNDÜZ- ALACAKARANLIK-ŞÖVALYE-VAMPİR-KURT


Hedefim; fanatiği olduğum, kitaplarını hap yapıp yuttuğum Alacakaranlık Efsanesi’nin son filmine gitmekti. Utanmadan haykırıyorum, ben bu seriyi seviyorum! Ama buluşmamızı, kavuşmamızı engelleyenler var. Benimle ayni duygulara sahip tek ve daimi dostum G.S.D. ise bana haber vermeden filme çekmiş gitmiş. Filmi hala karşıma alıp seyredemedim.

Alacakaranlık Serisi’nin hedef kitlesi 13-18 yaş, benim ve arkadaşlarımın yaş skalası ise 25-40 olmasından sebep maalesef Alacakaranlık gidilecekler listesinde bizim oralarda listeye giremedi. Yılmadım, elbet bir gün buluşacağız.


Bu gelgitler içindeyken konudan uzaklaşalım kafalar dağılsın diye Knight&Day filmine gittik. Son zamanlarda yüzü garipleşen ama sempatisiyle 10 üzerinden 10 alan Cameron Diaz ve yine son zamanlarda kalplerden fena halde uzaklaşan Tom Cruise ikilisinin filminden hiçbir şey beklemezseniz, çok şey bulabilirsiniz.


Macera-Aksiyon filmi zannederek girdiğim filmin Komedi-Aksiyon filmi çıkması beni sevindirirken, kahkahalarımdan rahatsızlık duyan diğer sinema sakinlerinin ise an itibariyle üzüldüklerini tahmin ediyorum.

Ben tavsiye ederim, kıt film döneminde iyi seçenek.

11 Temmuz 2010 Pazar

KESTANE SU


Bu şişe neye benziyor diye sorsalar, dudaklarımdan sadece 3 kelime dökülür… “Bir İstanbul Beyefendisi”
Şişeyi oturduğum restoranda görür görmez hakkında araştırma yapma isteği başladı, bitmedi. Şişeye pek çok hayaller yükledim. Estetiğine, formuna, tasarımına ve tadına hayran kaldım!

Cep Bilgileri
1.Şişe üzerinde zaten yazıyor ama görmeyenler için haber değeri taşıyan bir bilgi: 1954 yılından beri var olan bir marka.
2.Sadece Cam Şişe ürünleri satılıyor.
3.Ben onu “İstanbul Beyefendisi” olarak konumlandırırken o kendisini “ Bir İstanbul Klasiği” olarak konumlandırıyor.
4.Uzun süredir piyasada yokmuş, 2010'da 3. kuşak tarafından tekrar piyasaya sürülmüş.
5. Kaynağı Sarıyer'de.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

LIFE OF DEATH

Sonlar önemlidir. Son öpücük, son aşk, son yemek, son gün…
Berbat geçen bir yemeğin sonunda, korkutucu geçmiş bir ömrün sonunda, aradığın hiçbir şeyi bulamadığın bir alışverişin sonunda eğer kalbinin hızlanmasını sağlayacak anlar yaşanırsa her şey tersine döner kötü olduğunu iddia ettiğin geçmiş saatler efsane güzel olarak anılarına kazınır.

Hemen bir örnek ile zihinlerde pekişme sağlayalım. 85 dakikası oldukça vasat, oyunculukları rahatsızlık verici bir filmin son 5 dakikası geçmiş zamanın saklı gizli köşelerinde kalmış anıları gözün önüne getirir, müziğiyle o duygusal anı coşturursa sinemadan çıkarken yaşadığın sıkıcı 85 dakikayı unutur,” şu ana kadar izlediğim en iyi aşk filmiydi” diye sokaklarda dolaşırsın. (bkz. Issız Adam)

Örnekleri var gücümüzle çoğaltabileceğimiz bu konunun bir benzerini geçen akşam yaşadım, şimdi de bu sebepten yazarım…


2 albümüyle 17 Milyon satış yapmayı başaran ve 24 yaşında öldürülen rapçi, müzisyen, söz yazarı Notorious B.I.G.’in ki gibi bir hayat nasıl bu kadar kötü anlatılır, kötü çekilir bilmiyorum ama sonu nasıl bu kadar iyi bitirilir ve etkili olabilir onu da bilmiyorum.

Notorious B.I.G.’in annesini oynayan Angela Basset oğlunun cenazesini son kez Brooklyn’deki evinin önünden geçirmek için kiliseden çıkar. Cenaze konvoyu eve doğru giderken B.I.G. için sokaklara dökülmüş yüzlerce insanın 1997 yılında yapılmış gerçek kayıtları ve film için çekilen sahneleri bir arada görürüz ve Angela Basset feci etkili sesiyle konuşmaya başlar…

My son Christopher Wallace told stories,
Some of them were funny, some of them were sad and some of them were violent.
But people listened and sudden his life is cut at the age of 24.
But I found solace in knowing, he became a man and he was ready to leave…
As I looked at all those faces, something happened,
Someone in the crowd turned on the radio
And I could hear my son’s voice…


Sokakta B.I.G’e veda eden kalabalıktan birinin Notorious B.IG.’in bir parçasın çalması ve insanların dans etmeye başlamasıyla film sonlanır…

İş hayatına uyuşturucu satıcılığıyla başlayıp, 5 sene içerisinde Amerikan’ın en önemli rap şarkıcılarından biri haline gelen ve öldükten 1 ay sonra çıkan son albümünün 10 Milyon satmasına paralel olarak belki de filmi bilinçli olarak kötü başlatıp, öyle devam ettirmiş ancak sonunu etkili yapmak için çaba sarf etmişlerdir. Kim bilir, kim bilir…

9 Temmuz 2010 Cuma

BREAKING NEWS!



Acilen uyarı yapmalıyım! Bugün 9 Temmuz ve Fernando Botero’nun Pera Müzesi’ndeki sergisi 18 Temmuz’da sonlanıyor. Yaza bir türlü doğru dürüst giriş yapamamanın içte yarattığı kaosun ve berekettir diyerek bağrımıza bastığımız yağmurun önümüzdeki 5 gün daha devam edeceği bilgisinin sebebiyet verdiği huzursuzluğun esiri olmayın! “Böyle de yaz olur mu? Denize giremiyorum, güneşe çıkamıyorum, yanamıyorum, sokakta yürürken kanter içinde kalamıyorum” demeyin secret yapıp olaya pozitif bakıp, nefesinizi Botero sergisinde düzene sokun!

Hüzünlü Palyaço, Getto'da yaşayan asabi adamlar, kumarbazlar, genelev patroniçesi,asil matadorlar(Ömür Gedik duymasın), zengin aileler, sokak aşıkları dolaysız anlatım ve Latin Amerikalılar'nın rengarenk yaşantılarıyla karşınızda.

Botero’nun Resim ve Heykellerine CAN veren bilgiler:
• Matador olsun diye 1944 yılında Boğa Güreşi Okulu’na gönderilen Botero, güreşi öğrenmek yerine matador, boğa ve güreş resimleri yapmaya başlıyor.
•4 yaşındayken babasını, 42 yaşındayken 4 yaşındaki oğlunu kaybediyor.
•Oğlunu kaybetmesi, heykel yapmaya başlamasına denk geliyor.
•Cebinde 7000$ ile Kolombiya’dan uzaklara gidiyor.
•New York’ta kaldığı 9 sene boyunca soyut resim moda olduğu için Botero hiç tablo satamıyor.
•New York’tan Almanya’ya gittiğinde ise her şey değişiyor, para kazanmaya başlıyor.
•Herkes tarafından aşina olunan Mona Lisa gibi eserlerin tombiklerini yapmasıyla ünleniyor.




•Bir üstte kullandığım cümleyi okusa kızacağı kesin olan Botero, yaptığı obje ve nesnelerin “tombik, şişman” olarak adlandırılmasına oldukça tepki gösteriyor.
“ NESNELERİN DEĞİL DUYGULARIN PROPORSYONU ÖNEMLİ” diyerek, esasında hissettiği duyguların daha iyi anlaşılabilmesi ve duyguların zenginliği için resimlerindeki objelerin boyutlarının büyük olma sebebini anlatıyor, haliyle etkileniyoruz.








Botero Tarzı Sanat
• 1956 yılında Mandolin resmini normal standartlara göre yanlış yapmasıyla birlikte kendi tarzını oluşturmaya başlıyor.
•Resimlerindeki orantısızlıklar için "Zaten varolan birşeyin aynısını çizmenin ne anlamı var ki"
•“Eğer Portakal çizeceksem, önce yerim sonra çizerim”
•Artık sadece boyama yapıp, çizim yapmayan sanatçılar için “yazık” diyor!
•“Sanat insanla buluşsun, şehir merkezlerine konsun” diyerek, yaptığı heykellerin şehir ortalarına konması için gereken her şeyi yapıyor. Heykellerin hangi açıyla, nerelere konulacağını bizzat kendisi belirliyor.
•Heykellerine dokunulsun, ellensin istiyor…

Botero'nun 90 dakikalık Peter Schamoni tarafından çekilen belgeseli'de Pera Müzesi'nde sürekli oynatılıyor. Uzun ama iç sıkmayan, Botero'nun dünyasının daha da içine girmeni sağlayacak bir belgesel.

Ayağına kadar gelmiş Medellin'li büyük adam için son 9 GÜN!

Not: Plaza, apartman, alışveriş merkezlerindeki asansörleri hoşlaştırma ve güzelleştirme adı altında aşağıdaki uygulamayı yapsınlar, içimizi açsınlar!


6 Temmuz 2010 Salı

MİA-POSTA'dan YENİLİK!


http://www.mia-posta.com/mia_trends/

Hergün aldığın postana ek olarak, senin için özenle seçilmiş ürünlerden oluşan MİA TRENDS linkine göz gezdirip, alışveriş hareketini başlatabilirsin!

5 Temmuz 2010 Pazartesi

SERGİ SEZONU KAPANMADAN



Galeri Artist Akmerkez’de!
Sanat günlük alışverişe karışıyor! Alışık olduğun mağazalara göz ucuyla bakarak hızla hedefine doğru ilerlerken yeni oluşum dikkatini çekiyor, seni durduruyor. Sanat hayatımızın bir parçası olsun diye dır dır konuşanlara cevap olarak Akmerkez konuşmuyor, harekete geçiyor. Galeri Artist Akmerkez’de açmış olduğu yeni galerisiyle, ilgili ilgisiz herkesi çeperine çekiyor. 8 Temmuz’a kadar sürecek olan Genco Gülan Sergisi’nin ardından 12 Temmuz’da başlayan Bedri Baykam, Bubi, Burhan Doğançay gibi değerli 7 farklı sanatçının yer aldığı karma sergi alışverişten önce veya sonra mutlaka ziyaretini bekliyor!
Ustalar ve Çıraklar 2



“Sanat eğitimi insanlara onur ve özgürlük verir, kölelik için doğmadıkları bilincine ulaştırır.” diyen Prof. Dr. Ahmet Öner Gezgin başkanlığında Beril Anılanmert, Mustafa Pilevneli, Maria Sezer, Hasip Bektaş, Seyyid Bozdoğan gibi Işık Üniversitesi “Ustalarının”, “Çıraklarıyla” beraber hazırlamış oldukları sergi görülesi. Profesyonelliğin ve etkileyiciliğin doruk noktasına ulaştığı, usta elinden çıkmış yapıtların yanında, heyecan ve azmin hissedildiği genç yapıtların buluşmasını izlemek keyifli. Voltran, Star Trek gibi dizilerden, Timex saatlerden esinlenerek hazırlanan kıyafetler geleceğin önemli tasarımcılarından olacaklarını hissettiren Esra Dandin, Hicran Masur gibi isimleri Galata Moda’da kaçırdıysan, şimdi yakalayabilirsin!







Hüma Birgül


Dizi ve filmlerde sanat yönetmenliği yaptıktan sonra ilahi aşkı resme kendini adamaya karar veren Hüma Birgül’ün sergisi Çukurcuma Galeri Artist’te 30 Haziran tarihinde sona erdi! Resimlere baktıkça hem çok yakın, hem hiç tanımıyorum deyip kaybolman muhtemel. Eserlerdeki dinamiklik, resim yapamadığı dönemlerde içinde biriken enerjinin sonucu olabilir mi diye gidip de görme şansını kaçırdıysan eğer
http://humabirgul.blogspot.com/'dan takip et!

Galeri Işık Teşvikiye
Adres: Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları Nişantaşı Kampüsü
Teşvikiye Caddesi No: 152 Nişantaşı

Galeri Artist- Çukurcuma
Altıpatlar Sok. No:26- Beyoğlu