4 Temmuz 2010 Pazar

OPERA ŞEHRE İNİYOR MU?


1.Uluslararası Opera Festivali (2-23 Temmuz 2010)
Opera şehre inmeyi ne kadar sürede başarır bilemiyorum, ancak bu sene daha 1.'si
olmasına rağmen oldukça ses getirdi. Bununda sebebi Outdoor'ları diyebilir miyiz?
Fotoğrafların yarattığı etki başarılı mı? Başarılı. Özellikle arabayla giderken görenlerin ufak kazalara sebebiyet vermesi, yolda yürürken Outdoor'ları farkedenlerin kendilerini kaptırarak farklı taraflara yönelmesi muhtemel...

Fotoğraflar MEHMET TURGUT, sponsor ise DENİZBANK!
Bugüne kadar ilk kez DenizBank'ın herhangi bir sponsorluğunu farkediyorum, varlığı Türk Milleti'ne armağan olsun! Fotoğraflar aşağıda, iyi seyirler! Favorim tabiki de Esra Erol'la İzdivaç'ın başrol oyuncusu Esra Erol'un gelinkli hali, pek manidar...




1 Temmuz 2010 Perşembe

PAZAR KÜLTÜRÜ

Hangi meyvenin ağız tadıyla yenileceği, hangi sebzeden doğru düzgün yemek yapılacağı kültürünü küçük yaşlarda bana kazandırmak amacıyla annem beni okulumun olmadığı Çarşamba günlerinde elimden tutarak evimize en yakın yerdeki Bostanlı pazarına götürürdü. Pazara ilk ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum ama 1991 yılında Bostanlı/ Karşıyaka’da yeni bir eve taşınmıştık ve o zamanlarda pazara gidiyor olduğumu hatırlıyorum.

Daha sonra başka pazarlara da gittiğim için çok net söyleyebilirim ki Bostanlı Pazarına gelen bayanların şıklığı ve hoşluğu diğer hiçbir pazarda gözüme çarpmamıştır. Aradan neredeyse 20 sene geçmesine rağmen hala pazara giden bayanları incelediğinizde en azından saçlar sabahın 7:00’si de olsa sarılmış ve taranmıştır. İnci küpeler, gözlükler, rengârenk sade ama şık pantolonlar, şortlar giyen ellerine Pazar sepetlerini alan bu zarif hanımlar ülkemizin belki de en medeni şehrinde ülkenin belki de en espritüel, en cin fikirli pazarcılarıyla buluşmaya gitmek için yol alırlar.

Bayanları bu kadar hoş olan bir pazarın, kendisinin de farklı olması tabi ki su götürmez bir gerçektir. Pazar, aynen alışveriş eden hoş bayanlar gibi bakımlı ve alımlıdır. Özellikle giyim kısmı da açıldıktan sonra kalitesiyle ün yapmaya başlayan Bostanlı Pazarı, halk arasında “Bospa” adıyla anılmaya başlamıştır. Her köşeyi döndüğünüzde sizi güldürmeyi başarabilecek, dikkatinizi çekebilecek veya zekâsıyla hayretlere düşürebilecek başka bir tezgâhla karşılaşabilirsiniz.

Bu köşelerden birinde normalde pazardan satın almaya alışık olmadığımız akvaryum balıkları ve kaplumbağalarla karşılaşabilirsiniz. Akvaryumun yanındaki küçük salata tabağında az bir suyla üst üste konmuş kaplumbağaların yanında şöyle bir yazı görebilirsiniz.
“ Kaplumbağa satış fiyatı: 5 YTL, dokunarak sevmek: 1 YTL”.
_______________
“Bana yarım kilo domates”
“Ablacım 1 kilo yapalım”
“ Yok oğlum artık 2 kişi kaldık evde, çocuklar gitti, yarım kilo yetiyor bize” diye cevap verdiğinizde,
“ Ablacım madem çocuklar gitti, sen de rahat rahat harca artık abinin parasını kurban olayım al 1 kilo yahu”
şeklinde akıl alabilirsiniz.

Domates tezgâhının önünde uzun uzun domates seçmeye çalışan, domatesleri teker teker eline alan, sıkan, torbasına koyan sonra tekrar torbadan çıkarıp başka bir domates alan ve onu incelemeye başlayan bir bayana;
“ Oğluna kız mı seçiyorsun kızım, hadi çabuk seç seçeceğini” diyerek müşterisini hafif azarlamaktan çekinmeyen yaşlı amcayı açık sözlülüğünden dolayı kutlayabilirsiniz.

Sebze, meyve kısmından kıyafet kısmına geçerken;

“ Merserize merserize gelsenize” diye seslenen merserizecinin önünden geçip hoş bir zihni sinir projesiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Havalar nefes almakta bile zorlanacağınız derecede sıcak olduğunda bir pazarcının, (kendi getirmiş olduğu küçük jeneratöründen güç alarak çalıştırdığı) vantilatörlerini tezgâhının 4 bir yanına koyup, sutyenleri vantilatörlere bağlayıp pazarın en uç köşesinden bile gözüken uçuşan sutyenler tezgâhına varıp sutyen almayacaksanız bile vantilatörlerle biraz serinleyebilirsiniz.
Serinlerken bir anda şöyle bağırışlara kulak misafiri olursunuz…

Teyzecim sen bu çorapları beğenmedin ama biraz önce Deniz Akkaya da buradaydı, O da bu çoraplardan giyiyor haberin ola…”


Tanesi 2,5 YTL’den satılan beyaz T-shirtlerde leke bulan müşterisi,

“ Evladım bu leke çıkar mı?” diye sorunca,
“ Ablacım sen hiç mi televizyon izlemiyorsun, artık çıkmayan leke mi kaldı, Seda Sayan izle biraz ablam. Bu arada bu Seda Sayan'ın ratingler yalan galiba!” cevabını alabiliyor.

Veya

“ 15 YTL’ye çanta 15 YTL’ye çanta” diye bas bas bağıran pazarcıya kızan ve
“ Yeter oğlum kulağımı patlattın vallahi sus” şeklinde bir uyarı alınca,
Hayırdır abla, kendini Akmerkez’de mi zannettin?” sorusuyla karşı karşıya kalınca gülmekten kendini alamayan bayanlarla karşılaşabilirsiniz.

Nam-ı diğer “Bospa” pazarının kalbimdeki yeri ayrı, bana kattığı neşesi farklı. Neşeli, umursamaz gibi gözüken ama hiçbir şeyi gözden kaçırmayan, zorlukları tebessümle aşan, Türkiye’de belki de en yaratıcı cümleleri ve fikirleri, en hoş sohbetleri, en akılcı çözümleri bulan bu küçük dünyayı keşfedin!
Ben bu yazıyı yazalı 2 sene oldu ve eminim ki Türk zekâsına bir kere daha hayran kalınacak yepyeni espriler ve yaratıcı girişimlerde bulunulmuştur... En kısa zamanda koşar adımlarla gitmek istiyorumm!

30 Haziran 2010 Çarşamba

Nispetiye Şenleniyor!

(Mia-posta yayınlanan yazımdan derlemedir!)

Etiler’in can damarı, nefes alma, yürüyüş yapma, ferahlama köşesi Nispetiye Caddesi 2 farklı restorana daha hayat, bize de keyif vermeye başladı.

Panino Giusto

Milano menşeli, Türkçe karşılığı tam anlamıyla “Doğru Sandviç” olan Panino Giusto’nun İstinye Park’taki şubesi kapandığında özel sandviçleri, makarna, pizza, salata ve tatlıları nerede bulacağız diye dertlenirken, daha da güçlenerek yenilenmiş hali Nispetiye Caddesi’nde karşımıza çıkınca şaşırdık!

Dünya çapında toplamda 41 farklı şubesi olan Panino Giusto, dünyadaki örneklerine nazaran biraz da lokal özellikler katarak Panino Giusto’yu rakipsiz bir İtalyan restoranı yapma peşinde. Kavaklıdere önderliğinde hazırlanan bir de Kavın bulunduğu restoranda her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş.

Dekorundan, bahçesine, mutfağından, mönüsüne kadar özenle hazırlanmış bir restorandan daha ne isterim ki diye sorarsan; 18.00-20.00 arası yapacağı “Happy Hour” derim!
http://www.pgip.com.tr/

EAT’NJOY

Big Chefs’ten sonra bir Ankaralı daha Nispetiye Caddesi’nde ağırlanıyor. İlk iki şubesi Ankara’da açılan EAT’NJOY fajita, steak, pizza, makarna ve salatalarıyla karnımızın guruldamasına sebep oluyor.

Mönüsünün en dikkat çeken kısmı ise kuşkusuz“Doğu’dan Batı’ya Lezzetin İzi” kısmı. Bodrum Çökertme Kebabı’ndan, Tai Usulü Sebzeli Tavuk’a damgasını vuran EAT’NJOY Ankaralılardan sonra İstanbulluların da favori restoran listesine girmeyi hedefliyor.

Güzel bahçesi, renkli sunumu ve lezzetli yemekleriyle bunu başarmakta çok da zorlanmayacağını düşünüyoruz.

İki yeni restoranımıza başarılar, sana da keyifli saatler geçireceğin afiyet dolu yemekler dilerim!

http://www.eatnjoy.com/

29 Haziran 2010 Salı

Hakikaten Türkiye’deyim Haberleri



1.Ankara’nın Logosu
Ankara’nın logo yenileme çalışmaları sürüp giderken giderken günlerden bir gün “Gülen Ankara Kedisi” çalışması başarılarıyla zirveye oturmuş. ( Bu arada mevcut logo Hitit Güneşi’nin ne problemi vardı, onu anlayamadık. Olsun!)

Farklı sektörlerden farklı görüşler alınmış, kiminin sempatik kiminin özensiz bulduğu çalışmanın başarısı hararetle tartışılırken, kafaları en çok karıştıran konu logonun CATS müzikali amblemine benzerliği olmuş. Ankara’nın yeni logosunun tasarımcısı ise “Bu müzikalin amblemini hayatımdan ilk kez gördüm” diyerek duruma son noktayı koymuş… Sonuçta kafalar oldukça karışık, çoğunluk tepkili…

Kafaları kurcalayan bir soru daha var ki, o da oldukça önemli… Bir gözü mavi, bir gözü yeşil kedi adını da aldığı Van ilimizi temsil eden bir hayvanken, esas Ankara’ya özel olan hayvan Ankara Keçisi değil midir? Bunu da mı yanlış öğrendik diye kendime sorarken belediyeden cevap geldi, rahatladım.
Ankara Kedisi: Keskin hatlarla belirlenmiş orta büyüklükte bir kafaya sahip, burunu oldukça uzun ve üçgenimsi bir yapıdadır. Kulaklar uzun sayılabilecek bir büyüklükte dik ve birbirine yakın olarak başın üst tarafına doğru yerleşmiştir. Kulak uçları dik ve tüylüdür. Gözler iri ve yuvarlak yapıda, göz bebekleri ise dikey bir badem şeklindedir.

Açıklama uzuyor ama ben anladım! Kediler benzer ama kendi içlerinde spesifik.
Üstünde konuşuldukça garip detaylar çıkıyor, bu konuyu geçelim.
( Milliyet Gazetesi)

2.Bu kızı bulalım!

Reina’da Demet Akalın’ın yan masasında oturan genç kız ayağa kalkınca eteği havalanıyor. Demet Akalın’da kıza “Bütün Reina poponu gördü” bilgilendirmesi yaparak masalar arası savaş ilan ediyor. Mini bir kaza sonrası eteği havalanan kızımız ise sesli yanıt sistemiyle “ Benimkini sadece Reina, seninkini bütün Türkiye gördü” diyerek iadeyi ziyaret yapıyor. Hayran kaldım ne diim! (Hürriyet Gazetesi)

3.Evliya Çelebi

Bir insan 4 yılda en fazla kaç farklı ülkeye gidebilir?
Zoru başaran Eyüp Milli Eğitim Müdür Vekili Güsamettin Erdoğan 4 yılda 160 ülke gezmiş. Nasıl mümkün olur ben bilmem… 27 yılda bu rakamın 10’da 1’ini bile yapamadım…

İddialar için “Kardeş okul ziyareti kapsamında gittik. Devlet parası almadık. Dünya barışına katkı sağlamaya çalışıyorum” açıklaması yapılmış…

Ben çok iyi niyetli ve samimi buldum. Hedef; “Dünya Barışına Katkı” ise yöntem kesinlikle bu mudur, budur… (Habertürk Gazetesi)

27 Haziran 2010 Pazar

Gözlerinin Hastası Afişlerin Ustası


Ben resmin şaşırtanını, her baktığında yeni bir çizgi, yeni bir renk keşfettirenini sevdim, saydım.
Neşeli oldum mu neşe katan, üzüldüm mü enerji yayanı göz önünde olsun.
Gerisi tek ayakta geride dursun beklesin, sırası geldiğinde başkasına koşsun, bana gelmesin istedim.

1999 yılında tekrarı çevrilen The Thomas Crown Affair filminde yakışıklı zengin hırsız nam-ı diğer 007 Pierce Brosnan “çok zengin olunca da hayat çok sıkıcı olorr, New York Metropolitan Museum of Art’tan bir tablo çalayım da hayatım ışısın” demiş ve gelmiş geçmiş en güzel bacakların sahibi sigorta müfettişi Rene Russo’nun gözetimine girmiştir. Rene; “Thomas bu iş bana komaz, seni tutuklatmalıyım” derken Aşkına Eşkıya Thomas muazzam bir plan yapmış Belçikalı Sürrealist Ressam Rene Magritte’nin “The Son of Man” tablosundaki adamın kılığına hem kendi girmiş, hem de onlarca adamın bu kılıkta ortalıkta gezinmeye başlamasını sağlamıştır.

Bu suretle Thomas (Pierce Brosnan) aradan sızarak çok çok uzaklara kaçmayı başarmıştır. Bugün hala bu film konuşulduğunda veya Pierce Brosnan muhabbeti yapıldığında konu kimsenin gizemini pek de çözemediği ama baktıkça baktırtan, her seferinde yeni şeyler hatırlatan “The Son of Man” tablosuna gelir ( her muhabbet gelmez ama “şapkalı adam vardı tabloda di miii” bir şekilde olur diyelim)

Geçtiğimiz senelerde Dali, Miro sergileri Türkiye’ye uğrayınca sürrealizm olayını hap yaptık yuttuk.
Sürrealizm deyince akan sular durur, gözlerinin hastası afişlerin ustası Polonya doğumlu New York School of Visiual Art’ta Profesör Rafal Olbinski “ben de varım” der. Kendisinin eserleri ilk paragraftaki açıklamaya uygun, The Thomas Crown Affair’den aşina olduğumuz Magritte’nin tarzıyla benzerlik göstermekte, yeri gelmişken blogumuzda seyrine sunulmaktadır.




25 Haziran 2010 Cuma

Aman diyeyim Michael!

2 önemli karakteri olan bir film Sex and the City; New York ve Kadınlar…

Ana karakterlerden biri filmin ortasında ölür ortadan kalkarsa, ne hissedersin?!

Ben şahsen 2. yarıda; ölen ile aramdaki anılar sürekli zihnimde canlandığı için üzülmekle geçirdiğim sürede bunaldım!

New York ile özdeşleşen filmin, Abu Dabi’de neden geçtiğini anlayan varsa anlatsın! Hadi kısa bir tur olur anlarım da neden 2 saat? Normal şartlar altında zekâsına hayran kaldığımız senaryosu, her seferinde şaşırtmayı başaran ve beyinde “di mi yaaaa” efekti yaratan diziyi özlemle andım!

Artık gerçek anlamda yaşlanan ana karakterler, bana benim de yaşlandığımı hatırlattığı için ayrıca sıkıldım!

Herkesin aksine ben ilk yarıyı sevip, hatta kimi yerlerde gülmeyi başarıp 2. yarıda fenalık geçirenlerdenim.

Tüm bu yaşanmışlığın ardından oldu mu bu ya? Acı ama gerçek sadece kıyafetlerine özen gösterilen bir filmden sonra da tabii ki aklımda sadece 2 tane kıyafet kaldı…

Biri Miranda’nın Stanford’un düğününde giydiği siyah elbise, diğeri film afişlerinde de gördüğümüz Carrie’nin Aidan’la buluştuğu gece giydiği Pucci elbise…

Gözün kör olmasın, 3.’yü çevirmeyesin Michael Patrick King…



23 Haziran 2010 Çarşamba

BODY WORLDS


Yaşam Döngüsü

Kimse artık ben güzelim, çekiciyim diye ortada artistlik yapmasın!
Derine iyi bak, o olmadan bir hiçsin…
İnsan derisi olmadığında belki üstün hassasiyetle çalışan bir makine olduğunu daha iyi anlıyorsun ama aynı zamanda görsel anlamda bakmakta zorlanacağın bir yaratığa da dönüşüyorsun!

1978 yılında Heidelberg Üniversitesi’nde Anatomi Enstitüsü’nde Dr. Gunther Von Hagens; 5 aşamalı bir teknikle insan vücudunun sergilenebilecek halde korunmasını sağlayan bir yöntem keşfediyor.
Bizler de 17 Aralık 2010 tarihine kadar uzun metrajlı Biyoloji dersi kıvamında bu sergiyi gezebileceğiz.

Şimdi benim gibi Fizik-Kimya-Biyoloji dersleri için dışarıdan destekli yeni bir beyine ihtiyaç duyan bir bireyin bu serginin ince detaylı bilgilerini belli bir süre içerisinde algılaması zor. E bir yandan da yüksek tansiyonun kalbe verdiği zarar, sigaranın akciğerlere yapmış olduğu etki gibi başıma gelmeden dinlemek istemediğim dertler de bir takım bilgileri pas geçmeme sebebiyet verdi. At ve Zürafa’dan da mı etkilenmedin dersen… çok etkilenmedim. Belki aşama aşama bu hayvanın başından neler geçtiğini görsem, müze ortamında sergilenişi tüylerimi diken diken edebilirdi. Ama gördüğüm şeyler gerçek olduğunu bilmeme rağmen bana “maketmiş” hissi yarattığı için etkilenemedim…

Beni esas etkileyen “Yaşam Döngüsü” içinde hayat ve yaşama dair verdiği bilgiler, akıllar…

1.Dünya’da 100 yaşını aşmış insan sayısı: 450.000 ve bu insanların ortak öğütleri:
•Gökkuşağı renkleri yiyin. ( bolca sebze-meyve)
•Amaçlı yaşayın.
•Birisine bir şey ifade edin.
•%80 oranında doyarak yemekten kalkın.
•“Az aslında çoktur.” a inanın.
•Ömür boyunca öğrenme ve dünyayı keşfetme arzusuyla yaşayın.
•İYİMSER olun!

2.Bağışıklık Sistemi Nasıl Güçlenir?
• Vitamin açısından zengin diyet
•Düzenli egzersiz
•Bol&derin uyku
•Kahkaha
•Eğlence
•Sevgi
3.Bir kadın hayatı boyunca ortalama 35 kez doğum yapma kapasitesine sahip.
4.Hapşırdığında vücudundaki tüm fonksiyonlar durur, kalbin dahil. ( bu doğruymuş!)
5.Gülmek ve öksürmek omurgana yürümek ve ayakta durmaktan daha fazla yük bindirir.
6.Utandığında sadece yüzün değil, mide derin de kızarır.
7.İnsan vücudunda neredeyse dünyayı 2 kez çevreleyecek kadar kan damarı bulunur!
8.Tütün ömür hırsızıdır. Yaşamın 7 yılını, hastalıksız ömrü ise 14 sene kısaltır.
9.Daha küçük olmanın daha kısa ömür getirdiğini söyleyen memeli kurallarının istisnasıyız. Normal şartlarda 25 sene yaşıyor olmalıyız. Ancak birikimlerimizi gelecek nesillere aktarma güdüsüyle yaşam sınırlarımızı zorluyoruz.
10.80 yaş üzeri her 6 kişiden 1’i bunamanın bir türünü yaşamaktadır.
11.Yaşlandıkça iskelet ve kasların ağırlığı azalma eğilimindedir. Bu sebeple yaşlılar daha küçük gözükür.
12.Bronzluk güzelse de yaşlanma sürecini HIZLANDIRIR!
13.Kaslar ve Beyni kullanmazsan kaybedersin!(gayet açık ve net bir uyarı!)


Kısaca insan vücudu karşıtlıklar harikasındır. “Yalın ama karmaşıktır.” demiş Dr. Hagens.

Serginin en enteresan bölümlerinden biri de; ressam Claude Monet ve Edgar Degas’ın gözlerinde katarakt olduğunun tahmin edildiği dönemlerde “ne gördüğü” ve “ne resmettiğine” dair yapılan sunumdur.



Bu noktada; Lübnan asıllı Amerikalı yazar Halil Cibran'ı konuşturalım,
“Bedeniniz ruhunuzun arpıdır. Ondan tatlı bir müzik veya karmaşık sesler çıkarmak sizin elinizdedir.”

Karmaşık yalınlığı görmek için bu sergiye gidin. Kaslardan ve vücudun uyumundan mutlaka etkilenirsiniz ama esas kendinizin mucize olduğunuzu unuttuysanız veya hiç fark etmediyseniz, gücünüzü ve öneminizi bu sergiyle fark edin!

www.bodyworlds-istanbul.com
(biletleri biletix'ten veya serginin girişinden alabilirsiniz.)