25 Nisan 2011 Pazartesi

Nerelerdeyiz?



İstanbul’dayız. Nisan sonuna geliyoruz, hava yine kapalı. Bitmeyen kışı yaşarken blogların açılması yaşayamadığımız bahar sevincini bünyemize aşıladı. Allah sevdiğine önce malını kaybettirir, sonra tekrar buldurturmuş. Eh seviliyoruz ki yine yazıyoruz. Ama bu sefer avare halimizden kurtulup, önlemlerimizi alıyoruz. Sürprizler pek yakında…

Görüşemediğimiz bir buçuk, iki ayda ne tür vakalarla karşılaştım, neler yaptım? Sıralıyorum.

1.
Daha yeni doğmuş, altı aylık Mac Book’umu açtığımda beni ekranında bir soru işaretiyle karşıladı. Bembeyaz bir ekran ve ortada gri renkli bir soru işareti kesinlikle hayra alamet olamazdı ki, olmadı da. Hard disk pespaye bir durumda kendinden geçmiş. Teknik servise içinde back-up’ı alınmamış bilgileri kesinlikle kurtarmalıyız dediğimde, gözleri dolar işaretiyle parıldadı. Akıbeti henüz belli değil.

2. Tiyatronun sevmek isteyip sevemediğim bir sanat olduğunu sürekli dile getirirken, DOT her seferinde bana bu lafı yedirmeyi başarıyor. ‘ Festen’le yine yaşayan bir oyunun içinde olmak hoşuma gitti. Hızlı başlıyor, hızlı sonuçlanıyor… Koleksiyon mağazasının Sarıyer’de orman içerisindeki etkileyici bahçesinde dekoruyla, kostümleriyle ve müziğiyle insanı farklı bir köşeye götürüyor. En rahatsızlık verici hikâyeler anlatılırken güldürebilmek ö-n-e-m-l-i
http://www.festen-kutlama.com/

3. Yaş ortalamasının 13 olduğu Maroon5 konserinde hormonlu öğrenci gibi hissettik ne yalan söyleyelim. Yanımdaki ufaklıkları sırtıma alıp sahneyi görmelerini bile teklif ettim… Kalabalıktan sıyrılınca ellerinde hırkalarla bekleyen anneler, konser için ailesinden zorla izin alıp sevgilisiyle buluşarak kendini sevgilisinin kollarına atan gençler… Beni tekrar lise yıllarına götürdüğü için Maroon5’a bir teşekkür de buradan gönderiyoruz.

4. En yakın arkadaşımın yarım saat içinde öleceğini zannederek son konuşmamızı yapmak üzere aradığımda, evlilik teklifi aldığını öğrenmemle hayatı tekrar sorguladım. Arkadaşımın sevgili abisi beni arayıp ‘ Uludağ’da kayboldular, jandarma ve iki helikopter onları arıyor, ancak bulunma ihtimalleri çok düşük, donmak üzereler. İstersen ara ve son kez konuş’ deyip telefonu kapattığında esas ben donakaldım. Bunun çok fazla espritüel ve entelektüel bir şaka olduğunu anlayana kadar nasıl saçma bir telefon konuşması yaptığımı hayal gücünüze bırakıyorum.







5. 1956 yılında James Baldwin tarafından yazılan ve eşcinsel aşkı anlatan Giovanni’nin Odası zamanına göre cesaret isteyen bir kitap olarak acilen okunası.

Alfonso Signorini tarafından yazılan ve geçen sene vizyona giren Channel’i bir de okuyun, filminden çok daha etkileyici. ‘Şans, var olma biçimidir. Şans, küçük insanlara uğramaz. Şans, benim ruhumdur.’

‘Filozoflar zamanında filozof olduklarını biliyorlar mıydı’ gibi sorularla felsefe derslerini bulandırarak zamanın geçmesini sağlayan bir insan olarak büyüyünce ‘Biraz Felsefe Herkese İyi Gelir’ gibi kitaplar okuyarak vicdanımı rahatlatıyorum, size de tavsiye ederim.

Hiç vazgeçmediğim, okuduğum her kitabını tekrar okurken heyecan yaşadığım Agatha Christie’nin Cinayetler Oteli’ni bir daha okudum… Seviyorum seni Agatha, garip bir kafa yapın var.

6. Veee İstanbul Film Festivali. Arka arkaya izlediğim filmlerle zaman ve mekan kavramımı yitirmemi sağlayarak yine ne yaşadığımı unuttuğum ama hatırımda mutluluk bıraktığın günler yaşattın. İzleme fırsatı bulursanız aşağıdakileri mutlaka izleyin derim.
http://film.iksv.org/tr

- Mikrofon
- Araf
- Ekim
- Yeni Yıl
- Hayatımız
- Bir Ayrılık
- Ömrümüzden Bir Sene
- Kadın İsterse
- Daha İyi Bir Dünyada
- Aşk Suçu

7. İyi fikirlerle zor karştığımız bir dönemde ‘Volkswagen Dart Vader’ içimizi açtın, sağ olasın.
http://www.dailymotion.com/video/xgxce8_volkswagen-darth-vader_shortfilms


Nihat’ıyla, Doğan’ıyla, trajedisiyle, fantezisiyle, dramasıyla, kremasıyla ayrı geçen haftalar sonrasında yine aktif rol aldığım sahnemizde bir aradayız… Arada konuşalım, görüşelim.


fotoğraf: Devianart- Miguelleugim

2 yorum: