6 Mayıs 2011 Cuma

Şişhane Geceleri Volume 2




Havanın hafif sıcaklaştığı gecelerden birinde istikametimizi yine Şişhane’den yana tercih ettik. Defalarca önünden geçip mahallenin küçük, sevimli ve şık görünümlü restoranına ha girdik ha gireceğiz derken bir yıldır adım atamamıştık.


Da Vittorio’yu ‘Pera Palas’ı geçtikten sonra kırmızı tenteli, geniş camlı restoran’ olarak tarif ettikten sonra Şişhane’deki tüm restoran, bar, dükkân ve otellerin önünde tente olduğunu fark etmek de benim için de geceye dair müthiş bir kazanım oldu.



Arnavutkaldırımlı yollardan yürüyüp, Da Vittorio’nun açık yeşil duvarlar üzerine asılmış siyah beyaz fotoğrafları, beyaz örtülü alçak boylu kahverengi ahşap masa ve sandalyeleriyle loş ışığı birleşince Roma’da mıyım, Florasan’da mı, yoksa paralel zaman aralığına geçiş yaptım da başka bir hayat mı yaşıyorum bilemedim. Risotto, domatesli patlıcanlı penne, ravioli, peynirli enginarlı başlangıç, cevizli lahana salatası, bonfile gibi tüm seçenekler gayet lezzetliydi.


Beş kız birleşince önce iş, güç sonra aşk meşk konuları yemeğin lezzetini, ortamın güzelliğini arttırdı. Psikolojik problemli erkekler ve anlam verilemeyen hal hareketleri; aramızda kısa bir süre sonra nişanlanacak arkadaşımızın zihnini açtı, yüreğine su serpti. En nihayetinde Eelence’ye giderek eğlenmeye karar verildi.


Da Vittoria’nun kapısından on, on beş adım atınca Eelence’nin kapısına varıldı. Kan ter içinde içeriden çıkanlar gözlemlenince, kalabalığın değerlendirilmesi yapıldı ve yeni açılan Rook’a gidilmesi öngörüldü. 5 tane kadını fark ettiği anda laf atmanın hak görüldüğü yurdumuzun beylerinden çeşitli 'hoş sözler' duyduktan sonra gecenin başında hissedilen Roma’da mıyım yoksa Floransa’da mı diye karmaşa yaşayan zihnim ‘Aptal mısın İstanbul’un göbeğindesin, boş boş konuşma diyerek’ bana haddimi bildirdi.


Rook’ta yanında bağırarak konuşan arkadaşının ne dediğini anlaman için, dudak okuma eğitimi almış olma gerekliliğinden ötürü fazla kalamadık ve Asmalı’ya yöneldik.


Asmalı’da Independence Day kalabalığına daldığımızda huzura kavuştuk. İtiş, kakış yürürken ‘kişilerin bu kalabalıkta nasıl yemek yediğini anlayamıyoruz’ gibi destansı konuşmalar yaptık. Önümüzdeki gençler sağdaki duvara yanaştırılmış iki kişilik masanın üstüne düşünce ortam biraz kızıştı, biz de aradan sıvıştık… Arkadaşlara kolaylıklar dileyip, dostumuz Otto’ya yamandık.


Kısa bir süre gelip geçen arkadaşlarla sohbet sonrası, bu kalabalıkta ‘bizim de bir masamız ve içilebilir içkilerimiz’ olduğunu düşünerek, sahip olduklarımızdan dolayı kendimizle gurur duyduk.


Hayat bizim için böyleydi, küçük şeylerden mutlu olabiliyorduk. ‘Allah Kahretsin! Stanford’a kabul edilmemişim Harvard’a gitmek zorundayım’ diye sinir krizi geçiren akranlarımız bizi anlayamıyordu…



Da Vittorio tel: 0212 245 88 17

fotoğraf: flicker.com

2 yorum:

  1. Harika renkli geçirilmiş bir gece olmuş!..Yediğiniz, gezdiğiniz, içtiğiniz!..ama o hayata renk veren asıl şey, renkli kişiliklerdir çokcası!:)insan böylesine bir ruh haline sahip olunca (laf aramızda bendenizin mekanı gibi!) evinin çatı katını dahi 4/4 lük çatı rest.cafe gibi görür!:))

    küçücük şeylerden mutlu olmasını bilen sevimli yüreklere selam olsun:))

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler! Aynen katılıyorum, mühim olan insanlık:)

    YanıtlaSil