7 Ekim 2010 Perşembe

PUNK ROCK

İtiraf ediyorum. İzlediğim tiyatro oyununun içine dalmak onun beni başka dünyalara götürmesi, sarsması, etkilemesi çok tecrübe edemediğim bir durum.

Genellikle ilk yarım saatten sonra sıkılmaya, etraftaki insanların bacak sallamasını izlemeye, başkalarının nefes alıp verişlerini dinlemeye başlarım. İlgim dağılır. Ara veriyorlarsa kaçıp gitmek isterim...

Ama deliyim di miii, vazgeçmekten hoşlanmıyorum. Çok tutan kapalı gişe oynayan oyunlar olduğunu duyunca seviniyorum. Bu işi yapanlara fena halde hayranlık ve saygı duyuyorum... Tek ortak olmayan noktamız ben onlar bu işi yaparken hiç eğlenmiyorum...

2 sene önce SENDER’in Ustalarla Buluşma seminerlerinin birinde Murat Daltaban’ı dinlemiştim. Hali, tavrı, tarzına ve Dot Tiyatrosu’nun eşi benzeri yok açıklamalarına içimden kısaca ‘artist!’ demiştim. Ama o gerçekten hem artist hem de haklı bir ‘artist’lik içindeymiş.

Bu akşam G-mall dotmarsta Punk Rock seyircilerinden biriydim. Ortam yapay yapay, oyunculuklar ağdalı-ağırdan almalı değil, herşey çok dinamik ve heyecanlıydı. Hiç mi sıkılmadım? Yine itiraf ediyorum, 1. Saatin sonunda itibaren sıkılmaya başladım. Ama üst limitimi resmen ikiye katlayan ilk oyun oldu... Gelecekten umutluyum...

Hem dekor hem de kostümleri çok beğendim. Dekor Murat Daltaban'a aitmiş. Kostümler ise beni şaşırttı. Tommy Hilfiger sponsorluğunda hani Aşk-ı Memnu'nun kostümlerini yapan, hani Ariel reklamlarına çıkan Başak Fransez ve Deniz Marşan... Tommy Hilfiger Aşk-ı Memnu kelimelerini aynı cümlede kullanabileceğimi hiç düşünmemiştim.

Bu arada oyuncular baya baya iyiydi, özellikle Kaan Turgut ilerleyen yıllarda sinemanın şeytan tüyüne sahip yeni karakteri olur derim... Oyuna gittiğinde hangisi Kaan diye merak edersen kendine bir 10 dakika ver, fark edeceksin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder