15 Ekim 2010 Cuma

Ateşle Oynayan Kız

Sürekli olarak yapılan hava muhabbetleriyle dalga geçtim, damdan düştüm. Hastalandım, cezalıyım dışarı çıkamıyorum.

Üniversitede derse hasta gelenleri ‘bize mikrop bulaştıracaksın’ diyerek haşalayarak kovan bir hocam vardı. Korkudan kimse öksüremezdi bile. Bu adamı bu sebepten her hasta olduğumda hatırlıyorum...

Hasta da etse soğuk, sisli, kapalı havaların gizemini sevmemek elde mi? Peki bu hava koşulları eşliğinde bir film izlemekten güzeli var mı? Mutlaka vardır. Ama bu da tatmin edici bir seçenek.

Filmekimi'nde ben gittim sen de izle diyeceğim filmlerden biri daha karşında.

Milenyum 3’lemesinin sisteme kafa tutan tavrı bir yana, Lisbeth Salander ve Mikael Blomkvist karakterlerine hayat veren oyuncuların performansı, soğuk yağışlı atmosfer ve yaşanılan kaos birleşince filmleri seyirlik oluyor.

Ateşle oynayan kız; ilk filmin çok bilinmeyenli denklemine göre biraz daha durağan olsa da son ana kadar gizemini koruyan bir film olarak göz açıp kapayıncaya kadar bitiyor, sen devam etsin istiyorsun!

Ancak haberler tedirginlik verici. Hollywood’un gözünü diktiği seri kanımca bol efektli ve filmin ruhundan çalmışçasına suratımıza çarpılacak. Baştan bu önyargı, bu asabiyet neden diye sorarsan, cevap basit. Başrolde Daniel Craig ve haşin bakışları oynuyor, başka söze gerek var mı?

2 yorum:

  1. İsveçli yazarın, İsveç'te geçen, İsveççe kitaplarını okuduktan sonra, birde yine aynı İsveç ruhunda filmlerini izledikten sonra, ben hollywood'un bizi ruhsuz ve bol aksiyonlu bir Amerikan havasına sokacağına inanıyorum.
    Amerikan kıyafetleri giymiş İsveçli gibi olacak bence! Üstelik etkisi geçtikten 1 sene sonra hazır olacak. Bırak dağınık kalsın Craig!!

    YanıtlaSil
  2. Bu adam yüzünden ajan deyince aklımıza gelen ilk isim James Bond'tan bile soğudum. Daha 6 ay önce tanıştığım Mikael Blomkvist'e sempatim nasıl yok olmasın...sorarım.

    YanıtlaSil